sosbil fikir
Sosyal Bilimler Nedir?
Hayatı dev bir sorun, bir denklem, daha doğrusu kısmen birbirlerine bağlı, kısmen de bağımsız bir denklemler yumağı olarak düşünün... bu denklemlerin çok karmaşık, sürprizlerle dolu olduklarını ve çoğu zaman 'köklerini' keşfedemediğimizi de unutmayın.Fernand Braudel
Doğa, insan ve toplum arasında inkâr
edilemez bir ilişki olduğu ortadadır. Dolayısıyla insan varoluşundan beri ‘’bilim
nedir?’’, ‘’evren nasıl var olmuştur?’’, ‘’ilk arke nedir?’’ gibi sorularla
varlığına dair somut bir gerekçe bulma arayışı içerisindedir. Bu bağlamda bir
bilim felsefesi ortaya çıkmış ve bilim-felsefe iç içe ve birbirinden bağımsız olmayan
ortak bir alan olarak vuku bulmuştur. Isaac Newton’un ünlü eserinin adı (Doğa
Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) bu anlayışa ışık tutmaktadır.
Klasik bilim anlayışı 16. ve 17. yüzyıllara
kadar dayanmaktadır. Eski İngilizce ‘’science’’ ve Latince ‘’scientia’’ olarak
ifade edilen bilim, evreni sistematik olarak inceleyen, genel geçer ve kesinlik
taşıma özelliklerine haiz bir çalışmalar bütünüdür. Bu tanım klasik bilim
anlayışının temellerini oluşturmaktadır. Burada klasik bilimin temel
özelliklerine değinmek faydalı olacaktır:
- deney ve gözlem yoluyla evrensel doğa yasalarını ve gerçekliği bulmak mümkündür.
- Newton modeline dayanmaktadır. Her şeyin neden-sonuç ilişkisiyle açıklanabileceği, determinist, mekanik bir evren anlayışı söz konusudur.
- Nesneldir. Tahminler ve öngörülerde bulunması mümkündür. Rastlantıya yer yoktur.
- Evrensel ve zorunludur.
- Kümülatiftir.
Henüz sosyal bilimler ayrımının
mevcut olmadığı bilim-felsefe birliği döneminde hakim olan bu klasik bilim
anlayışı 19. yüzyıla kadar tartışılamaz bir biçimde varlığını sürdürmüştür.
Nihayetinde Batı toplumlarının geçirdiği hızlı gelişim, Rönesans, Reform
hareketleri ve coğrafi keşiflerin birikimi olarak Fransız Devrimi gerçekleşmiş
ve bireylerin yaşadığı sorunlar toplum bilimlerinin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Toplum bilimleri adı altında August
Comte sosyal bilimlerin öncülüğünü yapmıştır. Sosyolojiyi kapsayıcı bir alan
olarak benimseyen Comte’un bir Fransız olması ve devrim sonrası yaşanan süreci
tecrübe etmesi sosyolojinin gelişiminde etkili olacaktır. Sosyolojinin bilim
haline gelişinde katkısı büyük olan Comte, metafiziği reddederek pozitivist bir
anlayış benimsemiştir ve bundan sonraki süreçte sosyal bilimlerin gelişiminde
bu pozitivist anlayış kuvvetli bir şekilde hakim olmaya başlayacaktır.
Görülmektedir ki klasik bilimlerden
süratle kopan sosyal bilim anlayışı kendisine bir teorik zemin hazırlamakta
güçlük çekmiş ve klasik bilimin yöntemlerinden etkilenerek deney, gözlem ve
verilere dayanan bir sosyal bilimler inşa etmeye çabalamıştır. Öyle ki Comte’un
‘’sosyal fizik’’ tabirine kadar varan adlandırmalar kullanmayı tercih ettiği
görülmektedir. Ancak her koşulda doğru ve genel geçer olanın bilgisini sosyal
bilimlerde arama çabalarının ne derece doğru ve mümkün olduğu tartışmaya
açıktır. Aynı şekilde doğa bilimleri de bilim-felsefe ayrımını keskinleştirmiş
ve bilimi felsefeden üstün gören bir yaklaşım benimsemeye başlamışlardır.
Bu dönemde hangi alanlar sosyal bilimlerin parçası olarak kabul görmektedir?
Tarih
İktisat
Sosyoloji
Siyaset Bilimi
Antropoloji
Doğu Bilimleri
Doğa bilimlerinin mantığını sosyal
bilimlere uyarlamaktan ziyade sui
generis bir sosyal bilimler inşa etmenin gerekli olduğu ortadadır. Bu
düşünce 20. yüzyılın ikinci yarısında klasik bilim anlayışının yerini yeni
bilim anlayışına bırakması, determinist olmayan bir evrenin, olasılıkların,
rastlantıların mümkün olduğu bir bilim anlayışının da gelişmesiyle çok daha
kesin hale gelmiştir. Bu dönemde yaşanan büyük savaşlar, komünizm ve kapitalizm
eksenli çatışmalar, artan dünya nüfusu ve üretim fazlası, küreselleşme gibi
gelişmeler üniversitelerde sosyal bilimler kürsülerinin artmasına, araştırma
merkezlerinin açılmasına ve disiplinler arası bir yaklaşımla sosyal bilimlerin
incelenmesine neden olmuştur.
Klasik 19. yüzyıl anlayışında bu
alanlar tarih gibi modern dünyayı inceleyen, antropoloji gibi modern olmayan
dünyayı inceleyen ve piyasayı, devleti ve toplumu inceleyen (iktisat, siyaset
bilimi, sosyoloji) şeklinde bir ayrıma tabii idi. Ancak 20. yüzyılda bu ayrım yerini tüm bu alanların birbirlerinden istifade edebildiği,
interdisipliner bir anlayışa bırakmıştır.
Temel problemlerden biri sosyal
bilimlerin Avrupa ve Batı merkezli olmasıdır. Bu doğrultuda sosyal bilimlerin
tekil mi yoksa evrensel mi olması gerektiği sorunsalına Batı merkezli sosyal
bilimler ‘’evrensellik’’ ölçütünden yaklaşmaktadır. Evrenselci yaklaşımda bir
genelleme yapılmak isteniyorsa tekilin tespiti tek tek gerçekleştirilmelidir. Bu
da oldukça zordur. Örneğin; düşünen, akıllı, iki gözlü olan ‘’insan’’ olarak
nitelendirilirse Ayşe’nin çalışkan, Mehmet’in kör, John’un altı parmaklı olması
nasıl bir genellemeye tabî tutulabilir? Dolayısıyla sosyal bilimler pozitivizme
alternatif ‘’yorumsamacı’’ bir yaklaşım arayışı içerisindedir.
Tarihi ve toplumu inceleyen
bilimlerin konusu insan ve kültürdür. O halde bu bilimler:
- tarihseldir.
- tekildir.
- kurallar, değerler ve ideolojilerin
hakimiyetindedir.
- kültürel motiflere sahiptir.
- olgu yerine olaylara odaklanır.
- olasılık ve rastlantıya yer vardır.
Immanuel Wallerstein öncülüğünde faaliyetlere
başlayan Gulbenkian Komisyonu 1990’lı yıllarda ‘’Sosyal Bilimleri Açın’’ adlı
bir rapor yayınlamış ve sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması hususunu
tartışmışlardır. Raporda nesnellik, evrensel ve tekillik gibi yukarıda
bahsedilen unsurlara değinilerek yeni sosyal bilimlere dair önemli öneriler
verilmiştir. Sosyal bilimlerin gelişimi için ülkelerin ve disiplinlerin bir
araya geldiği ve belli temalar üzerine yoğunlaşan kurumların kurulması,
üniversitelerde geleneksel sınırların ötesinde araştırmaları teşvik edecek
araştırma programlarının oluşturulması, profesörlerin birden fazla bölüme
atanabilmesi ve doktora öğrencilerinin birden fazla alanda çalışabilmesi gibi
konular bu öneriler arasındadır.
Faydalanılan Kaynaklar ve Kaynak Önerileri:
- İnternet: https://gulbenkian.pt/en/
- Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, İstanbul: Metis Yayınları, 1995.
- Ernest Gellner (Çev. Hüsamettin Arslan), Bilim Teorileri ve Sosyal Bilimlerin Bilimsel Statüsü, International Social Science Journal, Cilt:36, No:102, 1984, s. 567-586.
- Doğan Özlem, ''Evrensellik Mitosu ve ''Sosyal Bilimler'''', Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci, İnkılap Yayınları, 1999.
Hayırlı uğurlu olsun inşallah canım benim sevgiler ❤😊
YanıtlaSilTeşekkürler :))
SilHayırlı uğurlu olsun yeni blog.Çok güzel içerikler üreteceğinize inancım tam :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Arkadaşımla beraber güzel planlarımız var. Umarım gerçekleştirebiliriz :)
SilO halde bir hayırlı olsun da benden. :)
YanıtlaSilBir sosyolog olarak burada beyin fırtınaları yapacağımız günleri de beklerim doğrusu, hihihi ;))
Ah ne güzel olur. E bir de misafir kalem yazısı alırız tabi ilerleyen günlerde :) Dilerseniz :)
SilHayırlı olsun. Sosyal bilimler ilk dönem bakış açılarından, bu bakış açısı insanı ve toplumları anlamada yeterli olmadığı/ tıkandığı için vazgeçmişlerdir. Bu tutumun yararlı olduğunu düşünüyorum. Kitaplara Kaçanları da takibe beklerim.
YanıtlaSilYorumunuz ve güzel dileğiniz için teşekkür ediyorum.
SilSosyolojiye de dair yazılar olacak değil mi?
YanıtlaSilEvet Yurdagül Hanım :) Blog'a katkı sağlayan diğer arkadaşım sizin gibi ikinci üniversite olarak sosyoloji okuyor. Belki siz de misafir kalem olarak yazılar yazarsınız, çok memnun oluruz :)
Sil